Yeşiller'den Hükümete ve TBMM'ye Çağrı: Rusya'yla yapılan kirli nükleer anlaşmayı Meclis'ten çekin!

RUSYA'YLA YAPILAN AKKUYU NÜKLEER ANLAŞMASINI GEÇ OLMADAN MECLİS'TEN GERİ ÇEKİN.
TÜRKİYE'NİN GELECEĞİNİ NÜKLEER TEHLİKEYE MAHKUM ETMEYİN.

Hükümet Akkuyu nükleer santralının yapımını ve işletmesini Rusya'ya vermek için bu ülkeyle imzaladığı işbirliği anlaşmasını yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne getiriyor*.

Nükleer enerjinin en kirletici, en riskli ve en pahalı enerji üretim biçimi olduğunu yıllardır tekrarlıyoruz. Nükleer enerji ne enerji sorununun, ne de başka bir sorunun çözümüdür. Dünyada payı azalan nükleer enerji bugün ağırlıklı olarak çevre, ekoloji, güvenlik ve demokrasi kaygısı taşımayan ülkelerin peşinden koşmaya devam ettiği eski moda bir anlayışın ürünüdür. Nükleer enerji merakı tüm diğer sakıncalarının yanısıra sürdürülebilir bir geleceğin gereği olan temiz enerjiye dayalı, enerjinin az ve verimli kullanımına dayanan politikaların önünü tıkamaktadır.

Toplumda nükleer santral istemeyen çoğunluğun itirazı hilafına, kapalı kapılar arkasında hazırlanan ve Meclis'e getirileceği bir aydır belli olmasına rağmen metni kamuoyundan ve hatta milletvekillerinden bile gizli tutulan bu anlaşmanın her şeyden de önce demokratik açıdan ciddi sakıncalar taşıdığını düşünüyoruz.

Bu anlaşma sonucu yapılacak olan Akkuyu nükleer santralı hem çevre ve enerji politikaları, hem ekonomi, hem de demokrasi açısından kabul edilemez. Hükümet bu anlaşmayı TBMM'ye getirmekten daha geç olmadan vazgeçmeli, bu kirli anlaşmayı derhal iptal etmelidir.
***

Rusya ile yapılan nükleer işbirliği anlaşmasının TBMM'de onaylanması halinde Mersin'in Gülnar ilçesinin Büyükeceli beldesi sınırları içerisinde bulunan Akkuyu mevkiinde toplam 4800 MW kapasiteli 4 adet VVER-1200 tipi (AES 2006 tasarımı) nükleer reaktörden oluşan bir nükleer santral kurulacak. Rusya bu nükleer santralin yapımından, işletilmesinden ve sökümünden sorumlu olacak. Rusya, Akkuyu nükleer santralinde ürettiği elektriği Türkiye'ye satacak.

Yani bu anlaşmayla Rusya Federasyonu, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde toplam yapım, işletme ve söküm süresi olan yaklaşık 100 yıl süreyle her şeyi kendisine ait olan bir nükleer enerji üretim tesisine sahip olacak.

TBMM'de kabul edilmesi istenen anlaşmaya göre:

- Akkuyu nükleer santralini yapacak şirketin sermayesinin tamamı Rusya'ya ait olacak. Herhangi bir hisse devrinde Rusya tarafının payı %51'in altına düşemeyecek, yani santralin mülkiyeti ve kontrolü tamamen Rusya'da olacak. Santralın yapılacağı arazi ve çevresi bedelsiz olarak Rusya'ya tahsis edilecek.

- Akkuyu'da kullanılacak yakıt sadece Rusya'nın TVEL şirketinden gelecek, yapım ve işletme sırasında kullanılacak mal ve hizmetler Rus menşeli olacak.
Nükleer santralin ilk ünitesi 7, son ünitesi 10 yıl sonra tamamlanacak, yani santral 2020'de tamamlanmış olacak.

- Projede sorumluluk Rusya tarafından Rus Atom Enerjisi Kurumu Rosatom, Türkiye tarafından ise Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı'na ait olacak.
TETAŞ Rusya'nın Akkuyu'da üreteceği elektriğin büyük kısmını her ünitenin bitiminden sonraki 15 yıl boyunca 12,35 sent ortalama sabit fiyattan satın almak zorunda olacak.

- Nükleer santraldeki kullanılmış yakıt, yani radyoaktif atıklar yeniden işlenmek üzere Rusya'ya gönderilebilecek.

Anlaşmaya göre:

- Radyoaktif atıkların nerede, nasıl depolanacağı, saklanması ve taşınması sırasında güvenliğin nasıl sağlanacağı yer almamaktadır.

- Bir kaza veya sızıntı durumunda nasıl yanıt verileceği, TAEK'in ne gibi bir rolü olacağı yer almamaktadır.

- Bir kaza durumunda nasıl önlem alınacağı, oluşacak zararın kim tarafından nasıl karşılanacağı yer almamaktadır.

***

Bu kirli anlaşma kabul edilemez. Çünkü:

Anlaşmanın 10. maddesinde öngörülen sabit alım fiyatı, yani kilovat saat başına 12,35 sent dünyanın en pahalı nükleer elektriğini kullanan ülkelerden biri olacağımız anlamına gelmektedir. Çünkü bu fiyat dünyadaki kilovatsaatı 6-7 sentlik fiyatın yaklaşık 2 katıdır. Nükleer enerjiye örneğin AB'de her türlü devlet teşviki yasaktır. Oysa bu anlaşmayla nükleer enerjiye açıkça devlet teşviki sağlanmaktadır. Bu anlaşmayla Türkiye kuşaklar boyunca Rusya'ya on milyarlarca dolar (ilk 15 yıl yaklaşık 70 milyar dolar) aktarmak zorunda kalacaktır. Hükümetin bu kadar ağır şartları neyin bedeli olarak kabul ettiği belli değildir.

Akkuyu nükleer santralı, bir ülke sınırları içinde bulunup da, sahibinin bir başka ülke olduğu dünyanın ilk nükleer santralı olacaktır. Hükümetin böyle bir anlaşmayı kabul etmesi akıl alır gibi bir şey değildir. Rusya Atom Enerjisi Başkanlığı Rosatom'un Başkanı Sergei Kiriyenko, Rus tarafının bugüne kadar projelerde hep ana yüklenici olarak yer aldığını ve santralın kurulmasının ardından ülkeden çekildiğini belirtmiş, Akkuyu projesinde ise santral sahibi sıfatıyla Rus tarafının sahada kalıcı bulunacak olması nedeniyle büyük heyecan duyduğunu ifade etmiştir. Bu sözler bile durumun ne kadar garip olduğunu göstermektedir. Bu anlaşma ile Rusya'ya bir tür “askeri üs” sahası verilmektedir. Hükümetin hangi gerekçeyle böyle örneği olmayan bir bağımlılık ilişkisi kurduğu belli değildir.

4 ünitelik santralın yaklaşık 20 milyar ABD dolarına mal olması beklenmektedir, Rusya ise nükleer santraldan yıllar boyunca 120 milyar dolardan fazla net kar elde etmeyi planlamaktadır. Türkiye Rusya'ya doğalgaz ve petrol kaynakları açısından zaten bağımlıdır. Enerjide sözde arz güvenliği ve kaynak çeşitliğinden ve tek ülkeye bağımlı olmamaktan söz eden hükümet bu santralın işletmeye girmesi halinde Türkiye'yi enerjide Rusya'ya toplamda %70-80 bağımlı hale getirecektir.

Nükleer enerji son derece pahalı bir yatırım gerektirir. ABD'de 1000 MW büyüklüğünde bir santralın en az 7 milyar dolara mal olabileceği söylenmektedir. Bu yatırım maliyeti kaza riskini azaltmak için alınacak güvenlik önlemleri nedeniyle giderek artmaktadır. Hükümetin yaptığı son anlaşmaya göre Rusya 1000 MW'lık reaktörü yaklaşık 4 milyar dolara mal edecektir. Yani ABD fiyatının neredeyse yarısına... Bu farkın nedenlerinden biri Rusya'nın düşük güvenlikli ve kazalara daha açık bir santral inşa etmesi midir? Hükümetin Çernobil'in sorumlusu olan Rus nükleer teknolojisine neye dayanarak gözü kapalı güvendiği belli değildir.

Üstelik yapılacak olan VVER-1200 modeli dünyada ilk kez Türkiye'de denenecektir. Yıllardır nükleer enerjiyi savunan kişiler bile bu anlaşmaya karşı çıkmaktadır. Örneğin nükleer santralların en tanınmış savunucularından Prof. Osman Kemal Kadiroğlu bile verdiği bir röportajda "Basından öğrenildiği kadarıyla Türkiye'ye (Ruslar) VVER 1200 teklif edilmektedir ki, bu tipin ilk örneği halen inşaat aşamasındadır, işletme deneyimi yoktur. Bu nedenle, siyasi ve enerji bağımlılığı nedeniyle ve özellikle de çok yüksek fiyat nedeniyle çok yanlış seçimdir," demektedir.

Bu kadar pahalı ve riskli bir yatırımın ihalesiz, rekabetsiz, şartnamesiz, gizli kapaklı ve kanunsuz bir şekilde, yangından mal kaçırır gibi yapılmak istenmesi gizlenecek bir şeyler olduğunu göstermektedir. Hükümet böylece her türlü yargı denetiminden de, teknik denetimden de kaçmak istemektedir. Her şeyi göze alan bu heveskarlığın arkasında neyin olduğunu merak ediyoruz. Hükümet büyük usulsüzlüklerle dolu, şeffaf olmayan bir nükleer maceraya atılmaktadır. Başbakan Erdoğan, Enerji Bakanı Yıldız ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ateşle oynadıklarının farkında mıdır?

Mersin ve Akkuyu halkı 35 yıldır nükleere karşı mücadele yürütüyor. Bu kadar ağır çevresel ve toplumsal riskler taşıyan bir yatırımı her şey bir yana, halk istemiyorsa zaten yapamazsınız. Halkın sesine bu kadar kulak tıkamak ancak demokrasiyle ilgisi olmayan ülkelerde olur. Türkiye bu kararla bir kez daha demokrasiden nasibini almamış ülkeler arasındaki yerini alacaktır.

***

Nükleer enerjinin gerçekte ne olduğunu hükümete ve kamuoyuna bir kez daha hatırlatmak istiyoruz:

Nükleer santralda enerji üretilirken her yıl tonlarca radyoaktif atık üretilir. Hiçbir ülke yüz binlerce yıl radyasyon yaymaya devam eden bu atıkların nasıl saklanması gerektiğini bile bulabilmiş değildir. Bu nedenle nükleer enerji en kirletici, insan yaşamını ve doğayı en fazla tehdit eden enerji üretim biçimidir.

Üzerinden 24 yıl geçen Çernobil nükleer kazası dünyanın yaşadığı en büyük felaketlerden biriydi. Çernobil yaşanan tek nükleer kaza olmayıp bütün nükleer santral türleri ciddi kaza riski taşır. Kazalardan, atıklardan ve normal işleyiş sırasında yayılan radyasyon kanserin, doğumsal anomalilerin ve başka sağlık sorunlarının en önemli nedenidir. Çernobil gibi bir kazanın sonuçları kuşaklar boyunca sürer ve geri dönüşsüzdür. Ayrıca kazaların yaratacağı maddi yük hiçbir sigorta şirketinin sigorta edemeyeceği kadar yüksektir.

Nükleer enerji iddia edildiği gibi iklim değişikliğinin çözümü değildir. Sera gazı salımını 40 yıl içinde %25 azaltmak için 400'den fazla yeni nükleer reaktör yapılması gerektiği hesaplanmaktadır. Nükleer enerjinin en popüler olduğu 70'li yıllar da dahil olmak üzere 60 yılda yapılabilen reaktör sayısı zaten ancak bu kadardır. Bugün nükleer endüstri hem yüksek maliyetler, hem uranyum fiyatları, hem de toplumsal muhalefet nedeniyle ciddi bir gerileme içindedir. Dünyadaki nükleer reaktör sayısı her yıl biraz daha azalmaktadır. Örneğin dünyada geçen yıl açılan tek bir yeni nükleer santral bile yoktur. Zaten dünyada bu kadar çok nükleer reaktörde yakılacak kadar uranyum rezervi de yoktur. Nükleer enerjinin iklim değişikliğine çözüm olduğu iddiası hiçbir ciddi veriye dayanmayan kaba bir nükleer propagandadan ibarettir.

***

Enerji sorununun, iklim değişikliğinin ve ekonomik sorunların çözümü temiz enerjiyle, enerjinin daha az ve verimli tüketilmesiyle ve bir bütün olarak ekolojik politikalarla mümkündür. Oysa nükleer enerji merakı Türkiye'yi çağdışı bir enerji politikasına mahkum etmektedir. Çözüm nükleer değil, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğidir.

Yeşiller Partisi olarak hükümeti bu yanlış karardan dönmesi, Türkiye'yi sonu belirsiz bir nükleer maceraya sürüklememesi için bir kez daha uyarıyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni de bu devletler arası anlaşmayı durdurmak için göreve davet ediyoruz.

1 Temmuz 2010

Ümit Şahin – Yüksel Selek
YEŞİLLER PARTİSİ EŞ SÖZCÜLERİ

* Rusya'ya Akkuyu nükleer santralının yapımını ve işletmesini veren ve yarın TBMM'de görüşülecek olan uluslararası anlaşmanın tam adı “TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE RUSYA FEDERASYONU HÜKÜMETİ ARASINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE AKKUYU SAHASI’NDA BİR NÜKLEER GÜÇ SANTRALİNİN TESİSİNE VE İŞLETİMİNE DAİR İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASI”dır.